12 Şubat 2006

Krallık


Çocukken benimde bir krallığım vardı. Tek sahibi de bendim. Benim krallığım çocuklukta oturduğum evin bahçesiydi. İlk bakışta önemsenmeyebilir ama o yaşta (6-7) bir çocuk için o büyüklükte ve zenginlikte bir bahçeye sahip olmak çok önemlidir. Sahip olmaktan kasıt ise o bahçede oynayan tek çocuğun ben olması. Oturduğumuz binadaki bahçeye açılan tek kapı bizim evdeydi. Bahçeye inebilmek için bizim evden geçmek gerekiyordu ki, bu da bahçenin tek sakininin ben olmasına yetiyordu. Kızkardeşiminde çok ilgisini çekmediğinden, evet o bahçenin tek hakimi ben idim.

Hemen yanımızda bulunan ve onlarca daireye sahip binanın çocukları ise tek bir bahçeyi paylaşmak zorundalardı. Ve benimkinin yanında çöl gibi bir görünüme sahipti. Krallığımda çok sayıda meyve ağacı bulunurdu. Ve meyvelerini dallarından sarkıtıp , onları oradan almam için beklerlerdi. Her bir ağaç fethedilmesi gereken bir ülke, meyveleri ise fetihten sonra kazandığım ganimetlerimdi. Ganimetleri toplamam için tek yapmam gereken , o zorlu tırmanışı gerçekleştirmek , dalları arasında seğirtmekti. O kadar ağaçlar üstünde vakit harcamama rağmen tek bir ağaçtan düşme olayını hatırlamam. Lakin dalları arasında dolaşmak genelde dallar tarafından elde, bacakta hatta suratta çiziklere yol açıyordu ama fetih yaraları beni yıldırmıyordu.

Tam bir liste verirsek : erik, hurma, vişne ,kiraz , dut ve incir ağaçlarına sahip olan bahçede nerdeyse yok yoktu. Sadece incir ağacına tırmanmaktan çekinirdim. Bahçenin bitiminde ekili olan incir ağacının dalları bahçenin bitimindeki yokuşa bakıyor, olası düşme tehlikesinde çok sayıda kırık kemiğe sebep olacak şekilde ültimatomunu veriyordu. Ağaçlar dışında da bitki örtüsüne sahip olan bahçede ilk biyolojik çalışmalarımı da yapardım. Topböceklerinin tehlike anında nasıl kendilerini korumaya aldıklarını görür hayrete düşerdim. İlk defa bir akreple karşılaşmam da orada olmuştur. Kapkara gövdesiyle ve iğnesini taşıdığı tehditkar kuyruğuyla acele ediyormuşçasına yürürken , ben hipnotize olmuşçasına bakakalmış, kımıldayamamıştım. Annemin ise yılan görüşünü unutamam. Annem yılanı görünce çıldırmıştı. Benim ise hatırladığım turuncumsu bir nesne. Çünkü görür görmez bende tabanları yağlamıştım. Velhasılı dolaş dolaş bitmezdi. Oyna oyna bitmezdi benim için. Yan bahçenin düz ve bitki örtüsünden yoksun bahçesiyle benim ki karşılaştırılamazdı bile. Benim için masalsı bir yerdi orası. Sanki özenle her bitki yerine dikilmiş itinayla yerleri ,özellikleri belirlenmiş gibiydi.Çocukluğumda en çok vakit harcadığım yerlerden biriydi. Hep benim oldu. Ta ki taşınana dek. O büyülü mekanda yıllarımı geçirdim. Bir çocuğun sahip olabileceği en büyük zenginliğe sahip oldum. Orada çocuk oldum, orada hayal kurdum, orada güçlü oldum. Orada krallığımı kurdum.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

sevgili gerçeğin peşinde,
hoşgeldin. seni blog dünyasında görmek ne güzel.Yazılarını beğendim.Paylaşımlarını merakla bekliyorum.Küçükken ben de ele avuca sığmazdım.Normal kız oyunlarından değil de düz duvarlara tırmanarak abuk sabuk oyunlar oynardım ben. Bahçe çocuğuydum. Şimdi evlerde büyüyen, bilgisayarlarla arkadaş olan çocuklara üzülüyorum. Beni eski günlere götürdün krallık yazınla, teşekkürler.
Görüşmek üzere, sevgiler.
Aslı..

Adsız dedi ki...

Krallığına hayran oldum XMAN...Eminim harika bir çocukluk yaşadın, Aslı'nın yazdıklarına katılmamak elde değil...
Ayşegül...